ESKİ TÜRK HARFLERİ NEDEN YOK OLDU?

Değişim kaçınılmaz bir olgudur. Aynı şekilde dil de evrimleşir, gelişir, yok olur.
Günümüzde gerek balbal denen mezar taşlarına, gerekse kullanılan o günkü eşyaların üzerine işlenen harflerimiz, kültürel olarak gelişmiş bir dilin varlığını ortaya koyar. Bizlere, Türk halkının bilgi düzeyi, kadim kültür ve tarihi konusunda çok değerli bilgiler sunar.
Türkler ,asimile olmuşlar ve bugünkü Avrupa topluluklarının içinde erimişlerdir. Dolayısıyla kaçınılmaz olarak Türk yazın dilinden ayrılarak Hristiyanlığın resmî dili olan Latin yazın diline geçmişlerdir.
O yıllarda Avrupada yaygın olarak konuşulan Türkçe ve Aramice, hem kendi dinsel inanışlarını terk etmiş hem de buna bağlı olarak dilini ve dinini ve yazısını da unutmuştur.

Yüzyılımızda Nobel ödüllü Aziz Sancar’ın kanıtladığına göre Türk genlerinin Anadolu’muzdan daha yüksek olduğu birçok Avrupa ülkesi mevcuttur.
Dil, din, kültür ve sanat, çeşitli değişimler geçirerek birbirlerini etkileyen ve geliştiren unsurlardır. Harflerin bulunuşu ve alfabenin oluşumu, atalardan torunlara Dünya kültür mirasının oluşmasına neden olmuştur. Her toplum, kendi iklim coğrafi ve yaşam koşullarına göre ihtiyacı olan sözcükleri ve harfleri türetmiş ve kendine özgü bir yazı dili oluşturmuştur.

Harfler nasıl oluştu? İlk yazı örnekleri ne zaman başladı?

Gobi çölünde yaşayan atalarımızla, karadeniz kıyılarında çiftçilik yapan atalarımız aynı sözcükleri mi kullandı? Elbette hayır,
İlk Türk harfleri, Kaşgarlı Mahmut’un bitiğinde yazıldığı gibi çeşitli coğrafi bölgelerde yaşayan atalarımızın kullandıkları oymak /boy simgelerini gösteren tamgaların anlamıyla özleş yazıya dökülmüş, semboller halindeydi.

İlk yazının Sümerler tarafından bulunması sonrası çeşitli uluslar ,Akadlar, urlar, Aramiler, Çinliler, İsrailliler, Asurlar, Fenikeliler, Türkler ve daha bir çok kavim,
M.Ö. ilk binlerde Sümer yazın dilini evrimleştirdi. Bu bağlamda, Türklerde kendi kök sözcükleri ile Yedisu ve Güney Sibirya bölgesinde Eski Türk alfabesini oluşturdu. Yeni arkeolojik bulguları göz önüne aldığımız da bu eski alfabenin, kalıtımsal olarak Arapların eski alfabesi ile aynı tarihlerde oluştuğunu gerçeğini tam olarak gözlemleyebiliriz.
Türk dilinin gelişmesi ,evrilmesi, çeşitli etkenlerle değişmesi sonucu yazıya dökülebilmesi, elbette Türklerin İlk çağlarda Devlet kurabilme, organizasyon yeteneklerini arttırmıştır.
Bu çok önemli gelişme sonrası, Hun ve Göktürk kaanlığı gibi çok geniş alanlarda hükümdar olan imparatorluklar kurabilmişlerdir.

Hunlar ile tarih sahnesine çıkan bu güç, Ordu, Devlet, Aile, Kültür yapılanmasını, bu yazın dili sayesine tamamlamış ve karasal ipek yoluna sahip olma becerileri ile, Çin ve Batı Avrupa ülkelerinde yaşayan barbar topluluklara kendi dillerini ve kültürlerini üst kimlik olarak kabul ettirmiştir. Kervanlar, kervansaraylar, yapılar inşa etmiş, Çeşitli kavimler arasında kültürel organik köprü olmayı başarmıştır.

Bu üst kimliğin dilinin ne kadar gelişmiş olduğu savımızın en önemli kanıtı, (MÖ. V. IV. yüzyıllarda)
Altın Elbiseli adam, Saka kavimlerinin dilinin Eski Türk dili olduğunu somut
olarak kanıtlanmaktadır.

Bu değerli dil mirasının günümüzde büyük bir önem taşıdığı yadsınamaz bir gerçektir. Türk yazısının, Dünya kültürüyle bütünleştiğini, kökleri derinlere uzanan değerli ve olağanüstü bir hazine olduğunu biliyoruz.

Doğal olarak insanlık dilinin gelişmesi aşamasında harflerin ve birer simge olan işaretlerin oluşumunda atalarımızın genetik payı olduğunu varsayabiliriz. Fergana ve idil kıyılarında bulunan verimli topraklarda ilk çağlarda yeşeren Türk damga harfleri daha sonra ırmaklar boyunca genişleyerek Talas, Lena, Yenisey, Selenga, İrtiş nehirleri boyunca yayılmıştır. Sürekli gelişerek ve değişime uğrayarak Göktürkler tarafından da kullanılan bu yazın dili, tamgalar , semboller ve simgeler ile 2500 yıl boyunca yazılmış ve okunmuştur. Günümüzde tamamen ölmüş olan eski Türk alfabemiz ,köklerinde binlerce yıllık bir kültürü barındırmaktadır.

Bir cevap yazın