Günümüzde Türkler hangi anlayıştadır?

Aslına bakarsak Türkler, şarklı olmadığı gibi garplı da değildir.
Bin yıla yakın sahip olduğu adalar denizine Ege Denizi, sahip olduğu Türk adalarına Yunan adası diyecek kadar hoşgörülü, Ortadoğu’da çöl bedevisi, Afrika’da çöl berberisi olamayacak kadar da batı kafalıdır.
Türklerin bir çoğu doğu kafasındadır. Müslüman, hristiyan ve musevi … Türk olmayan kişilerde doğu kafasının etkisindedir. Çağdaşlaşmak için emek vermesi gereken genç beyinler, üretimle uğraşacağına üretim dili olmayan Arapça öğrenmeye çalışıyor. Aynı şekilde ingiliz kültür derneklerinde, İngilizce sözcük ezberlemeye çalışan canım Anadolu’mun gençleri. Teknoloji üretmekten uzaklaşmış ve kafalar karışmış. Komünizmin kıskacından kaçarken kapitalizmin çengeline gırtlağından yakalanmış, liberalizm adı altında çok uluslu şirketlerin hedefi olmuş, fakirleşen canım ülkemde kafalar, uslar üretici düşünmelerden uzaklaşmıştır. Tembelleşmiş ve hedefi oluşmamış bu nesil, tüketim toplumu olarak mutsuz ve umutsuzluğu tutsak edilmiştir.

Günümüzde, zamanın gittikçe hızlandığı bu dünyada; büyük bir üzüntüyle, gençlerimizden bazılarının Basra Körfezi’nde, Arap Yarımadası’nda uygulanan, ortaçağ ilkel pazar kurnazlığı ile yoğrulmuş tembel bireylere ve onlara özentili bir çizgide çöl bedevisine dönüştüğünü izliyoruz. Okulların bilimsellikten uzak ezbere dayalı eğitim ile, Anaların, kızkardeşlerin, bacılıktan satılabilir birer mala dönüştüğü iğrenç mezbelelikte, pazarda soğan satar gibi insanların pazarlandığı iğrenç bir yer haline geldi canım Anadolu’m.
Peki şimdi neden başka bir yabancı ilkel Ortaçağ inançlarını miras alıyor bu gençler? Psikolojik, sosyal, fiziksel şiddet dolu bu yeni kültür giysisinin içinde boğulur gibiler.

Buna karşın genetik olarak insani değerleri yüksek, erdemli ve ahlaklı olarak bilinen Türk gençleri, tüm dayatmalara karşın dilini ve kültürünü günümüze değin nasıl devam ettirmişlerdi?

Şimdi bu niteliksiz bilgi bombardımanı altında öyle bir hale geldiler ki… Arap kültürüne göre yaşayan, AVM’lerde batı kültürünün görsel ritüellerini yerine getiren, niteliksiz, ortadoğu görünümlü, doğu kafasına sahip, arabesk dinleyip ağlayan kafalar oldular.
Türklerin, dünya(acun) gerçeklerini bir yana bırakıp öbür dünyaya dönmesi, beslenmemiş ve eğitilmemiş çocukların kahraman olma hayalleri, boş ve verimsiz günlük oyalanmalarla, deyiş ve söylencelerle zaman geçirmeleri sonucunu doğurdu.
Sosyal medya, sonu ölümle biten gazete hikayelerinden ilaç haberlerine kadar gerçekler dışında bulamaç olmuş karışık beyinler yarattı.
Yarı şaman ritüelli, kişiye göre kuralsız , şekilci, kahramanları örümcek adam, uçan adam, barbi bebek gibi hayali varlıklar olan, bunlarla oyalanan ve bunları gerçek sanan, ancak yakın tarihinin gerçeklerini bile bilmeyen bir toplum çıktı ortaya.
Ezbere dayalı söylemler, hikayeler, masallar, destanlar; sezgisel, ebediyete, uzaya ve zamansızlığa dönük inançlar ve düşünceler doğurdu.
Doğu kafası nasıl Yerleşti?
Doğu kafasının yerleşmesiyle gittikçe fakirleşen ülkemde,
ritüeller ve törenler ile
“En hakiki mürşit ilimdir.” ciler,
“Adalet mülkün temelidir.” ciler.
Atatürkçülükle geçindikleri gibi, hayali varlıklarla kafayı bozanlar, yıldızlara gitmek yerine yıldız haraketlerinden çıkar sağlayan efsuncular var artık ülkemde.
Bu insanlar , hiçbir gerçekle örtüşmeyen şeylerden bahsederlerken kendi söylediklerimin doğru olduğu savındadırlar.

1000 yıl önce Türkler hangi anlayıştaydı ?
Bin yıl öncesine bakarsak;
Kaşgarlı döneminde düşünme işlemi yapılmasaydı dönemine göre makinalar icad edilebilir miydi? Geliştirilen anlık çözümler, taktikler… O koca ordular nasıl nehirleri aşardı?
Kaşgarlı düşünmeseydi, araştırmasaydı, Türk dilleri sözlüğü çıkabilir miydi? Koca Anadolu iki yıl içinde Türk egemenliğine nasıl girdi?
Bazı olayları gözlem ve mantık çıkarsamalarımızla kavramalıyız.
Bu nedenle;

Tüm toplumların imge dünyasında ve ruh derinliliklerinde, usdışı varlıklara, hayallere, masallara, söylencelere, mitlere tinlere inanma eğilimi de vardı. Buna bağlı olarak usdışının o yıllarda bugün olduğu gibi bizi hareket ettiren temel olduğu söylenebilir. Ancak tarihsel çizgide, örneğin Kaşgarlı’nın yaşadığı devirlerde bu eğilimlerin baskın olmadıkları çok açık. Yoksa o devirde Anadolu’nun alınması Orta doğudaki Türk egemenliği mümkün müydü?
Kaşgarlı daha çok; yaratıcı, nedensel, sözel ve mantıksal idi. Selçuklu devrinde, Malazgirt Zaferi’ni kazanan atalarımız da öyle.
Eski Türk toplumunda usdışı varlıklar var mıydı?
Elbette vardı… Ancak, ululanmış tinsel varlıklar, toplum ve gerçek yaşam içerisinde, halkı düşünsel ve felsefi olarak geriletecek güçte ve erkte değildi.
Yarınını planlayan, devletler kuran, yöneten, tutkulu ve azimli bireyler ile inşa etmişti kendini.

 

Bir cevap yazın